İçimde aslında bir "mimar" yattığını düşünerek evimizin planlarını ben yaparım.
Kağıtlara uzun uzun çizerim.
Mutfak çatıda kalmasın, çatı bodrumda olmasın diye planlarıma numaralar koyarım.
Numaraları daire içine alırım. Yanlardan oklar çıkartarak "dikkat edilecek nokta...", "Unutma...", "Önemli..." gibi notlar düşerim.
Konuklarımız geldiğinde "plan projesini" onlara da anlatmak için sabırsızlanır, konuyu açmak için "Nerde oturuyorsunuz?"dan başlarım.
Zaten muhterem karım birazdan "Ev planını misafirlerimize anlattın mı?" der ve kendisi anlatmaya başlar.
Dinleyenler plan projelerimi çok beğenirler.
Karım, "Hadi dolabı nereye koyacağını da söyle" der... Dolap?..
Planda dolap olmasa da "Dolap... Kullanım bakımından şurada..." derim. Sonra...
Sonra kağıtlarım karışır, bir tanıdık mimar buluruz, o bize "plan projesini" anlatır, dinleriz. Arada bir "Dolabı nereye koyacağını söyle..." diye atılırım.
Mimar "Dolap... Kullanım bakımından şurada..." der...
*
Mimarlar... Doğa cömert olsa da, dünyanın en çirkin şehirleri bizimdir.
Ankara’yı, İstanbul’u, Antalya’yı, Bursa’yı, İzmir’i ya da herhangi bir kenti gezerken düşünürüm; bu çirkin kentleri kim yaptı?..
Bir mimarın imzası olmadan çivi bile çakılamayacağını hepimiz biliriz.
O zaman bu çirkinlikler kimin eseri?..
O çirkin binalar kimin?..
Bahçeli evleri kim apartmanlarla doldurdu da bahçeler yok oldu?.. O iki katlı evlerin önüne ve arkasına yüksek apartmanları kim dikti?.. Eczane dolabı gibi üst üste kutu kutu görüntüler kimin çizimi?.
Niçin insanlar güzel-zevkli evleri-sokakları görmek için yollara düşüp taa Safranbolu’ya, Beypazarı’na gidiyorlar?..
Peki iyi mimarların kötü mimarlara tepkisi yok mu?.. Kentlere karşı bir suç işleniyor aslında...
İnşaat tabelalarında plan-projeleri çizenlerin adları yazılı gerçi. Ama yapılar bittikten sonra da gözüken bir yerine onu çizen mimarın adı yazılmalı...
Ki herkes görsün...
Suçlu kim?.. Kim bizi bu çirkin yapılar arasında yaşamaya mahkûm etti...
Hürriyet Gazetesi 3 Mayıs 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder